21 Aralık 2012 Cuma

Mutluluğu tek kişiye bağlamak..


Nazım Hikmet’in çok sevdiğim bir şiiri vardır. Beni en çok etkileyen cümlesi ise; sen mutluluğu hiç bir zaman tek kişiye bağlamadın ki...Bu söz bana herşeye rağmen güçlü olmayı hatırlatır.

Gerçekten hayat çok garip.Hepimizin çok farklı dünyaları, düşünceleri ve yaşamları tarzları var. Lakin bir de elindekilerin kıymetini bilmeyip, mutluluğu tek kişiye bağlayanlar var. O olmadan yapamayanlar, hayatını kaçıranlar, üzüntü ve sevinçleri tek kişiye bağlayanlar var. Bu durum, beni hakikaten çok şaşırtıyor. Kadın olsun, erkek olsun bizler bireyiz, bizler tek başına birer canlıyız. Allah bizi yaratırken bile bizi tek yaratıyor ve hayat yolculuğumuz tek başına başlıyor.Tek başımıza yine toprak oluyoruz. Bu şekilde kurulan dünya düzenine neden isyan ediyoruz? Anlamıyorum...

Bu dünya düzeninde mutluluk veren o kadar çok şey varki, saymakla bitmiyor. Bütün hatalarımıza rağmen bizi affeden ailelerimiz, kahkaha atıp çay içtiğimiz dostlarımız, bizi karşılıksız seven insanlar, duyabilen kulaklarımız ve görebilen gözlerimiz var. 
Bir de mutluluğu tek kişiye bağlayıp, hayatından, dostlarından, ailelerinden vazgeçenler... Bize hediye edilen hayatı, ıskalayanlar... Evet, hayat güllük-gülistanlık değil ama mutluluğu tek kişiye bağlayacak kadar basit de değildir.
Bazen duygularınızı ifade edemeyecek anlar olur. O zaman birilerinin sizi anlamasını istersiniz. İşte benim duygularımı anlatan en iyi cümleler:...
Senin hayatı ıskalama lüksün yok
Her zamanki gibi yaşayacaksın sen.
"Acılara tutunarak" yaşamayı öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü birşey değil.
Sen mutluluğu hiç bir zaman tek kişiye bağlamadın ki...


Melek GEDİK

HAYALLERDE BİLE


Vapur hiç olmadığı kadar boştu,
Deniz hiç olmadığı kadar sakin ve yeşil,
Gökyüzü hiç olmadığı kadar sisli ve bulanık,
Kız kulesi hiç olmadığı kadar yalnız.

     Ve ben hiç hissetmediğim kadar çok duygunun istilasındayım.
Her şimşek aynı anda çakıyor beynimde.Her hatam aynı anda çarpıyor yüzüme. Hepsi ayrı ayrı acıtıyor. Her mutlu anım tek tek dönüyor gözleriminönünde. Her kare ayrı ayrı tebessüm ettiriyor dudaklarıma.hepsi için ayrı ayrı gözyaşım var dökemediğim.acımdan,kahkalarımdan,kayıplarımdan,kazandıklarımdan,mutluluklarımdan içime akıttğım gözyaşlarım…
   
    Ve artık içimde bir nehrim var. Suyun hiç olmadığı kadar yeşil olduğu, yeşilin hiç olmadığı kadar güzel olduğu.Yelkenleri istediğim tarafa yönelttiğim rüzgarın hep benden yana olduğu ,engelin kısıtlamanın olmadığı özgür bir nehir…
    Dibini canıma batan cam kırıklarıyla süslediğim bir nehir…
    Ördeklerin çizgifilmlerdeki gibi peş peşe boy sırasına göre süzüldüğü birbirini kollayan ihanetin olmadığı güvenin sonsuz olduğu büyük balığın küçük balığı yemediği güçlüsü zayıfı olmayan bir nehir…
    Ve gökyüzüm var tabii…
     An itibariyle boğazda başlayan kar gibi bembeyaz, üzerimize örtülen pamuktan yorgan gibi yumuşacık bir bebeğin pamuktan elleri gibi bembeyaz günahsız lekesiz bir nehir…
    Tuttum içimdeki ateşi yuvarladım en uzaklara koydum güneş diye pamukların arasına. Artık sıcak ve aydınlık bir nehir…
    Çocuklar gördüm nehrin kenarında kağıttan gemiler yüzdüren, kürekle kumdan kaleler diken, renk renk balonların peşinde koşuşturan, salıncakta pamuklara yükselen. Şakıyan kahkahalar atan pırıl pırıl çocuklar.sonra nehrime yansıdı saflıkları ,ışıltıları ,masumlukları  sabilerin.Daha bi güzel göründü gözüme nehrim...
  
   Ve tüm bu görünen güzelliklere rağmen;
Hala tuzluydu nehrin suyu hiç olmadığı kadar,
Kar hiç olmadığı kadar soğuktu
Rüzgar elbet gidecekti güneşi görünce
Beyaz hiç bu kadar som ve korkutucu olmamıştı
Ve çocuklar…
Hiç olmadığı kadar çamura bulamıştı ellerini ve giysilerini

Yürüdüm kıyısından derinliklerine nehrimin. Cam kırıkları hiç bu kadar yakmamıştı canımı.

Anladım…

Burada  rahatı, huzuru, dinginliği, eşitliği aramamalıydık. Hayallerde bile...

Ve deniz bitti indik.
 Kadıköy iskeledeyim soğuk kırılmış ama kar hala var ve YUMUŞACIK.

MELEK KARAKAYA

18 Aralık 2012 Salı

Düşünmenin suç olduğu..

Nerden bile bilirdi ki düşünmenin suç olduğunu!!!
Zaman hızlı geçiyordu..artık hızla bitiyordu hayatlar...
Durup, düşünmek zayıflık,
Düşünen insan suçlu oldu.
Kaldıramadın modern dünyayı, yükünü düşünen insan...
Gürültü, kalabalık, sıkıştırılmış zamanlar da olmadı.
Düşünen insan, iç sesini dinlemek isterdi ama zaman izin vermedi.
Yetiştirilmesi gereken işler, dönmesi gereken çarklar vardı.
Hızlı yaşamaya ayak uyduramadı.
Kaçmak istedi neresi olursa olsun , kafasındaki bütün seslerden kurtulmak için...
Ama yapamadı dört bir yanını saran modern duvarlara çarptı.
Bağırmak istiyordu sadece avazı çıktığı kadar...
Hayatın anlamının düşünmek olduğunu biliyordu, düşünmenin müthiş heyecanını damarlarında hissediyordu..
Kafasındaki binlerce düşünce, ona insan olduğunu hatırlatıyordu...
Sonra bir şeyler değişti, zaman mı, mekan mı? Yoksa insanlar mı? Anlamadı...
O durup düşünürken, herkes koşmaya başladı... Onlar koşarken, düşünen insan durdu...
Düşünen insan anlam veremedi bu hızlılığa..
Nerden bile bilirdi ki düşünmenin suç olduğunu?

Melek GEDİK

15 Aralık 2012 Cumartesi

O Allah'tır,tarifi olamaz..


Söze Allah (c.c) diye başlamak haddime değil. Ama ben yine Allah demek istiyorum bütün içimle. Allah.
Düşünüyorum beş harfli bir kelimeye bütün kainat nasıl sığar? Bu nasıl anlatılamayan,anlaşılamayan bir şeydir.  Bu içine girdikçe kaybolduğumuz, hatırladıkça unuttuğumuz bir derya ki,tarifi yok.

Esmalarının gizemi zaten aşikar.Her birinde ruhumuzun ve bedenimizin şifası gizli. Her esması özellikle bir anlama gelirken, aslında bütün anlamları içinde barındırabiliyor.. Hepsi birbirinden farklı ama ALLAH ile hepsi birleşen.

 Düşünün ki varlığı mutlak ve kesin olan bir yaratıcı var. Ondan başka yaratan olmadığına yemin ederim.Bütün güzellikleri en üstün şekilde kendinde toplamış. Bunları tasarrufla kullarına da vermiş. VEHHAB  ismi ile her türlü nimeti kullarına bahşetmiş. Merhametlilerin en merhametlisi...

Her isminde binler şifanın gizlendiğini bilipte şifayı başka yerde aramak gibi bir gaflete düşeriz.  GAFFAR esması yetişir.. Günahları,sevaba çevirir..

Yeri gelince ‘üç günlük dünya bu’ diye tarif edip,ölmeyecek gibi yaşarız. Böyle bitmeyen bir gurur,kibir. Her şeyi bilme edaları. Allah’ın ALİM ismi çarpar suratımıza tokat gibi. Bütün ilimlere ezeli ve ebedi sahip,ilminde sahibi.Her şeyi bilen...

Aslolan Allah, asıl izzet sahibi Allah’tır,iman ederiz. Kullarına da aziz olmayı nasip eden yine O’dur. MUİZ ismi ile muamele etmiştir. Aziz kıllar,izzet sahibi eder..
 Yalnız biz kullar olarak nankörlükte yarıştığımız için değer bilmez,kibirleniriz. Vasıfları kendimiz edinmiş gibi,elimizden alınma ihtimalini düşünmeyiz. Takvadan başka üstünlüğün kabul edilmeyeceği Allah katını unutur,insanı hor görürüz. Allah’ın en güzel eseri, insanı. Birden MUZİL ismi çıkar karşımıza, zillete düşürür.

Bir ismi var ki hepsini içine almış. Ona örnek,tarif hiçbir şey işlemez. O  isim ağızdan çıkınca, kalpte durmuyor yerinde. ALLAH diye feryat edesi geliyor. Bazen öyle an  oluyor ki, dört duvar dünyanın cehennemi gibi geliyor. Gitmek istiyorsunuz adını bilmediğiniz alemlere. Sırf ALLAH diyerek.

İşte böyle 99 tane örnek verilirde, ben  yapamam.  Ne ilmim var, ne cesaretim.  Bir eşyayı,bir insanı anlatabiliyorsunuz. Onu bir sürü sıfatla övebiliyorsunuz. Ama bazen öyle an geliyo ki Allah’ı övecek sıfat bulamıyorsunuz.Çünkü o bunları değil daha güzelini hakediyor. Lisan da yetmiyor ki. J

Ey merhameti çok olan Allah’ım, Gaffar esmasıyla affet,Muiz isminle aziz kıl,zillete düşürme bizleri. Dünya bir imtihan, Vehhab  isminle yüzümüze bak. Diğer esmalarınla şifadan nasiplendir bizi. Ruhumuzu hasta etme. Yoluna düşür Ya Rabb!  Gönlümüzde en güzel yere sen gir. Şah damarımızdan yakınsın,kalplerimizi de al..

Seni çok seviyoruz. Hatalarımızda olsa Rahman ve Rahim ismine sığınıyoruz. Rahman ve Rahim olan adınla başlıyoruz.
Bismillahirrahmanirrahim..
ES-SELAMU ALEYKÜM..


Pınar KÖSE

10 Aralık 2012 Pazartesi

ZAMANSIZ RÜZGARLAR


Ben hep zamansız rüzgarların dili oldum...
Ya çok erken vardım, ya da çok geç kaldım...          
Korkulardan kaçıp, cesarete sığındım...
Ama yine yalnız kaldım..
Hissetmemek için kaçtım... Kaçtıkça kayboldum..
Denizleri dost..rüzgarı nefes yaptım kendime..
Ağladıkça gözyaşımı denize bıraktım..
Yeni baharlara umut olsunlar diye...
Artık gözyaşlarımı başka denizlere bırakmak için gidiyorum..
Umut dolu günleri yaşamak için.. Kimseye hissettirmeden, sessizce...





Melek Gedik


.

8 Aralık 2012 Cumartesi

Bu da geçer ya hû: Unutma !


Zenginlik de fakirlik de, hastalık da sağlık da, mutluluk da, başarı da başarısızlık da.. Hepsi geçicidir. 

Hatta hayat bile.. 

Bakî olan Allah'tır..

Bu sözler teslimiyet duygusunun en güzel ifade edilmiş biçimidir. Bu dünya imtihan, sınav dünyasıdır.
Bu sonu olan bir dünyadır dostlar...Aslında biz bunları bilen fakat; farkında olmayan “güzel yaratanın” aciz kullarıyız...

Nefes alışlarımız, kalp ritimlerimiz, heyecan duygularımız sadece onun elinde..Biz insanoğlu gurur maskesi altında “her şeyi ben yaptım” nidaları arasında dünyanın sonlu uçurumuna sürükleniyoruz.
...
Zenginliğin verdiğin güçle avunuyor... Fakirliğin yaşattığı duygularla vahlanıyoruz.. Ama peygamberimizin gözünde fakir bir hayat süren insan ,“ne güzel insan”dır.

Önemli olan zenginliğin yüzünden insanların gıpta ettiği bir insan olmak mı? Yoksa kulların “sevgilisi efendimizin” güzel gördüğü bir  insan olmak mı?

Sağlıklı bir ömrü  Allah yolunda harcamak mı hayırlıdır? Yoksa gelip geçici zevk uğrunda kaybetmek mi?

Mutluluk, başarı ne güzel duygulardır ama; lakin onlarda geçicidir..

Zaman zaman iç sesimi dinliyorum. Kulağımda hep şu sözler; “Bu dünya sonlu. Bu beden gidecek. Bir gün toprak olacak. Ve o zaman ruhum baki kalacak. Dünya nimet ile beslediğim bedenim toprak oldu. Ruhumu besleye bildin mi? Ruhumun ilacı nerede? Buldum mu?

Ruhumuzun ilacını bulmaya çalışmak ne acı... Bilip te yaklaşmamak... Koşarken yürümek ne keder... Bildiğin halde bilmemezlikten gelmek... Acıttığı halde umursamamak...

Kalplerin siyah noktalar ile kapandığı şu günlerde bizi; sonsuz ışığınla aydınlat Rabbim....

MELEK GEDİK

4 Aralık 2012 Salı

“Gözyaşı ile tebessüm” arasında “SEVMEK”


Sevmek... Her şeyi ile  sevmek...
Sevgiyle, aşkla  kimi zaman nefretle sevmek...
Acısıyla, üzüntüsüyle,  ama  mutlulukla sevmek...
Gözyaşlarını yağan yağmura bırakıp,  yaşları gülüşe çevirerek sevmek...
Mesafelere rağmen, mesafeleri hiçe sayıp sevmek...
Kıyamadan , ama acıtmak istercesine sevmek...
Gözyaşıyla anlatırken,tebessüm ile anarak sevmek...
Deli rüzgarıyla, sakin deniziyle sevmek...
Korkarak ama her şeye rağmen cesaret edip sevmek...
Göz yaşını tebessüm ile karıştırıp,  sonsuza kadar sevmek...


Melek Gedik

2 Aralık 2012 Pazar

Bir Gönül Adamı: Ömer Lütfi Mete


Ünlü şair ve senarist Ömer Lütfi Mete ölümün 3. yılında dostları tarafından bir anma programı gerçekleştirildi. Mete, yakın dostları ve sevenleri tarafından bir kez daha sevgi dolu sözlerle anıldı.
Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) İstanbul şubesin’de gerçekleştirilen programa Ünlü yönetmen Osman Sınav, Oyuncu Ahmet Yenilmez, senarist Uğur Uzunok, Yenişafak gazetesi yazarı Yusuf Kaplan ve Ömer Lütfü Mete’nin oğlu Ali Buhara Mete’ de katıldı.
Ömer Lütfi Mete 18 Kasım 2009’da aramızdan ayrıldı. Hayata gözlerini kapamasının 3. yılında büyük bir vefa örneği Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) yaşandı. Mete’nin mesai arkadaşları ve yakın dostları Mete’yi sevenleri ile buluşturdular. Programa Olcay Yazıcı’nın Ömer Lütfi Mete’yi  anlatan şiiri ile başlandı. Daha yine Olcay yazıcı’nın kaleminden çıkan Mete ile ilgili düşünceleri  sevenlerine aktarıldı. TYB İstanbul Şubesi başkanı Mahmut Bıyıklı’nın açılış konuşmasından sonra dostları Mete’yi  anlattılar.
Osman Sınav: “Ömer abi, adam gibi adamdı”
Anma programına katılan Ünlü yönetmen ve yapımcı Osman Sınav Mete ile ilgili düşüncelerini şu sözlerle ifade etti. “ Ömer abi ile birlikte çok yoğun çalıştık. Çok koşturan adamdı. Ben koşturdukça sürekli onu hatırlıyorum.  Sürekli bir yere yetişmeye çalışırdı.. Hergün  dostlarının telaşlarına o da onlarla  koştururdu.  Koşa koşa çok erken gitti.  Ama bize çok iyi eserler bıraktı. Şiirler, fikirler ve senaryolar..Karadeniz insanın fikir ve karakter yapısını  Ömer abi ile öğrendim. O kuşçunun dili oldu. Kendi düşünceleri kuşçu ile söyledi.  Benim kuşçum ise; Ömer abi oldu. Bana çok şey kattı. Kötülüklere karşında susmayan, direnen bir insandı. Kısacası, adam gibi adamdı.”
Babam, çok özgün bir insandı
Anma programanın en dikkat çeken ismi, Mete’nin oğlu Ali Buhara Mete oldu. Babasını anlatan oğlu şu sözleri kaydetti: “Babam çok özgün ve farklı br mizacı vardı. Bir çocuğun sorgulamasına yardımcı olmaya çalışır. Bizi yetişkin gibi dinlerdi. ‘ Gelecek nesillere  hakkımız var’ diyerek, ona göre hareket ederdi.  Ölmeden önce 5 kitap yazacaktı, kurguları hazırdı fakat; ömrü yetmedi. Entellektüel bir insandı. Sürekli insanların içinde olduğu için halkı çok iyi tanıdı. Minibüse binerdi, halkın içinde olmayı seviyordu.  Sürekli okuyordu ve bu yüzden hep yeni şeyleri konuşuyordu. Çok gönül almıştır ve tam bir  gönül insanı olduğu düşüyorum.”
Ahmet Yenilmez: “Kendini  fark ettirmedi, fark ettirmeden çekip gitti ve fark edilmiyor.”
Oyuncu Ahmet Yenilmez Mete’yi şu sözlerle anlattı: “ Ömer abi’nin övgüden çok  duaya ihtiyacı var. Kendini  fark ettirmedi, fark ettirmeden çekip gitti ve fark edilmiyor. Ömer abi’yi bizim kuşak çok zor buldu. Hiç bir zaman boş durmazdı. Ömer lütfi hayalleri olduğu için yazması gerekirken,  mecburiyette yazdı.  Sanatçı sadece hayalleri için yazarlar..  Onun eserlerinin birkaçında oynama fırsatı buldum. Her zaman Ömer Lütfi Mete gibi abilerimizi arkalarından yürüdük yanında değil; edebimizden dolayı çünkü,onları mertebesine yetişmek zordur.  Hep tebessüm ederdi. Onu hep tebessümü hatırlıyorum. Onun hikayeleri sessizlerin sesi oldu. “
 Yazar Yusuf Kaplan Mete’nin tam bir gönül insanı olduğunu bu dünyadan hiçbir beklentisi olmadığını söyledi.  Kaplan: “Ömer abi gönül adamıydı. Bu toprakların mayasıyla yetişmiş güzel ve canlı bir örnekt. Bize bıraktığı en büyük miras sinema  da yaptığı öncü işlerdir. Özellikle diziler ile çığır açmış kimsesiz garip anadolu insanının önünü açmıştır. Çok ciddi bir kuşak yetiştirdi.  Bundan sonrası için önemli olan onun ruhunu yaşamaktır ve onun beslendiğin kaynakları canlı tutabilmektir.”dedi. 

Melek Gedik