30 Kasım 2012 Cuma

Ölüm Allah'ın emri Fatma...



Ekim ayının 13’ünde Bahçelievler de bir kardeşimiz vefat etti. Cinayete kurban gitti.Daha acımasızca söylemek gerekirse.Bu cinayetin altından 3 yıllık bir hikaye çıktı. Okuduğumda donup kaldığım,anlamakta güçlük çektiğim  bir hikaye...

Ölüm Allah’ın emri tabi. ‘Acısı yerde kalsın’ diye bir söz vardır. Bende bu sözün arkasına sığınarak her ölünün arkasından rahmet diler, unuturum.  Hayatımda ilk kez tanımadığım,bilmediğim bir insan için ağladım,sızladım. O güzel, toprağın altında 1,5 ayını devirdi. Ben hala bazı şarkıları onu düşünmek için dinliyorum.

Bu da o zamanlar Fatma Nur kardeşime yazdığım bir mektup.


“Öncelikle şunu söylemek isterim ki seni hiç tanımıyorum. Görmedim,arkadaşlık etmedim,muhattapta olmadım. Ama din kardeşliğimizden mi bilmiyorum iki gündür ağlıyorum sana. Belki aynı yaşlarda olmamız, ikimizinde üniversitede olması, başörtülü olmamız.. Bilmiyorum bir şey var beni sana çekiyor. Ellerim sürekli ismini yazıyor internette. Yazdıklarını okuyorum deli gibi. Ölmeden 2 saat,işkence başlamadan 10dk. önce son yazdığın tweetlere bakıyorum uzun uzun.. Sonra aşşağılara iniyorum. Son bir kaç ayda ölümle ilgili yazdıkların çarpıyor gözüme. Malum oldu da ondan mı yazdı bu sözü diyorum : “Planlar yapariz ucsuz bucaksiz... Hersey bir anlik ölüm bir anlik ve tek kisilik” ..

Ya hayatımda tanımadğım kimse için ağladığımı hatırlamıyorum kardeşim. Ama sana yandım resmen. Allah’ın verdiği başım üstüne. Rabbim kötülük vermez ki. İnsanlar Fatma Nur, insanlar çok kötü. Belki de mutlusundur öldüğün için.Öyle kötü insanlar var artık. Tecavüz ederken boğulduğunu,nefes almadığını anlayamayan biri var mesela. Bu adam 1 çocuk babası, evli. Hayata yenik başlamış bir yavrucağın babası..Acizliği tavan yapmış, Allah’ın ona verdiği fiziksel kuvveti güçsüz bir kıza kullanmış,hayatı  zevk uğruna sönmüş bir zavallı..

Çaresizliğini hissetmeye çalışıyorum. İlk nasıl anladın kötü niyetini onun merak ediyorum. Ölürken neler hissettiğini,anneni,babanı,sevdiğini düşündün mü diyorum. Ertesi gün için planların var mıydı mesela? Sen ölürken sevdiklerin nerde gülüyordu. Ev arkadaşın kapıyı açınca seni ne halde gördü merak ediyorum.Kendimi düşünüyorum trafikte olduğum için söyleniyordum zavallı gibi.. En çokta neye yanıyorum biliyo musun? Ramazan’ın son günü Allaha dua eder gibi yazmışsın “bir daha ki ramazana ulaştır” diye.. Daha güzellerini gör Fatma. Güç toplayabilsem o eve gelip eşyalarına dokunmak isterdim. Seni çok sevdim niye bilmiyorum. Belki Allah nasip ederde cennette kardeş oluruz Fatma Nur,canım.

Dualarımdasın..”

Pınar Köse

MODERN ÇAĞ VE ONUN GÖRÜNMEYEN DUVARLARI


Evet, kimsenin görmediği fakat her tarafımızı saran çok kalın duvarlara sahibiz. Bu duvarlar şu an ki Dünya sistemini saran; bazılarına göre küreselleşme, bazılarına göre vahşi kapitalizm. Fakat ben bu sistemin sizlere siyasi ya da ekonomik yönlerini aktarmak istemiyorum. Çünkü bu sisteme muhalif herkes bu yönleri ile ilgili görüşlerini aktarmaktadır.
Bu sistem; bize aslında sevgisizliği aşılıyor. Hepimizi kalpleri taşlaşmış robotlara benzetmek istiyor. Öyle bir dünya da yaşıyoruz ki; iletişim gün geçtikçe çığ gibi büyüyor, dünya’nın öbür ucundan haber almak, bağlantı kurmak hatta alışveriş yapmak mümkün. Fakat geniş odalı evlerinin ayrı köşelerinde konuşmayan, iletişim kuramayan aileleri bu büyük iletişim dünyasının neresine koymalıyız sizce?
Bizleri küçük  evlerimizden çıkaran ve yüksek katlı sitelere taşıyan, bizi sadece çalışıp para kazanmaya odaklayan bir dünyadayız , artık. Komşularımızla olan ilişkiler, komşumuzun dertleriyle ilgilenmek tarih sahnelerine kavuşmak üzere. Her gün o kocaman evlerden çıkıyoruz,  çalışıyoruz sonra evlerimize geri dönüyoruz. Peki ,bu kısır döngü içerisinde ben ya da biz ne kazanıyoruz. Evet , parayı; dünya sisteminin vazgeçilmez metasını kazanıyoruz.
Peki , ne kaybediyoruz? Sizi bilmiyorum ama ben insanların kalplerindeki sevginin gittiğine inanıyorum. Hatta sevginin nefrete dönüştüğüne inanıyorum. Bu sisteme dair daha birçok misal verebiliriz; insanlar artık konuşmaktan hatta selam vermekten acizler. Arkadaşlıklar çıkar ilişkilerine dayanıyor. Dostluk, arkadaşlık o mühim muhabbetler yok. İnsanların dertlerine  ve acılarına ortak olmak ; diğer insanlara saçma geliyor. Oysa bunlar; insanların yüreklerinde halen, sevgi kırıntıları kaldığını simgeleyen küçük detaylardır.
Artık teknoloji çok ilerledi, sağlık imkanları her gün daha da gelişmekte. Fakat artık sağlıksızız; çünkü vücudumuz ya da ruhumuz maddi doygunluğa belki fazlasıyla ulaşıyor. Peki, manevi doygunluk o nerelerde ona nedense ; kimse ulaşamıyor  ya da biz ona  ulaşmak istemiyoruz.
Belki katılaşmış kalplerimizi yumuşatmak için; bir bebeğin ellerini tutmak, bir çocuğun gülen gözlerine doyasıya bakmak ya da her gün bak yine bu gün de nefes alabiliyorum; diyebilmektir . Evet, duvarlar aslında, onları yıkmak çok kolay; fakat yıkabilecek olanlar, bu duvarları görmediği halde inananlardır . Bu duvarları gerçek sevgiyi bulmak isteyenler yıkabilirler. Bu duvarları olumsuzlara rağmen ben varsam, bir sebebi var diyenler yıkabilirler. Her şeye rağmen nefes almak isteyenler yıkabilirler.
                       Görünmeyen duvarlarımızı sevginin gücü ile yıkalım!

MELEK GEDİK