
Yüzümü
yıkadıktan sonra televizyonu açıyorum. Televizyon
diyoruz; Siyah- beyaz gösteren bir kutu. Artık
hayatımızın vazgeçilmezlerinden. Ekranda tek kanal TRT.
TRT’nin
güzel sesli spikeri Mesut Mercan ekranda. Elinde bir kâğıt o tok sesi ile bir
şeyler okuyor. Fakat bu sabah sesinde bir burukluk var hissedebiliyorum. Okuduğu sözlerin birkaçını anımsıyorum.
Yüce Türk Milleti adına…
Ülke yönetimine bütünüyle el koymuştur.
Bütün yurtta sıkıyönetim ilan edilmiştir.
Sıkıyönetim,
silahlı kuvvetler, yönetime el
koymak bu kelimeleri ilk defa duyuyorum. Sonra televizyonu kapatıp odama
gidiyorum. Bir yandan annemin mutfaktan gelen sesini dinliyorum. Tabak çatal sesleri çınlıyor kulaklarımda. Annem de garip bir neşe var.
‘ Sonunda
savaş bitti yönetime asker geldi’
diyordu.
‘ İyi tamam da anne asker niye geldi? ‘ kimse bana
açıklama yapmıyordu.
Annemin tek açıklaması, ‘bundan sonra rahatça sokağa çıkabileceksin’
oldu.
Sokağa
rahatça çıkmak sözü çok güzel geldi kulağıma. Çünkü biz dışarıya rahatça
çıkamazdık. Niye mi?
Hatırlıyorum da bir gün annemle Fatih camisine gitmiştik. Annem avluya sokmadı ama ben gördüm. Çok genç bir çocuk kanlar içinde yatıyordu. O günü asla unutamadım.
Hatırlıyorum da bir gün annemle Fatih camisine gitmiştik. Annem avluya sokmadı ama ben gördüm. Çok genç bir çocuk kanlar içinde yatıyordu. O günü asla unutamadım.
Daha sonra
bahçeye çıktım. ‘Tak tak’ diye sesler geliyordu. İlk siyah postalları bahçe kapısının arasından o gün gördüm. Postallı
askerler sokağın başında sonuna doğru bütün evlere giriyordu. Herkes memnun
gibi görünüyordu. Türk bayrakları asıyordu komşular…
Aradan 2 ay geçti. Okullar açıldı. Siyah
önlüklerimizi giyip, postallı
ağabeylerin dolaştığı okul yolunu tuttuk. Daha sonra bu olaya ‘askeri
darbe’ dediler. O zaman kelime hafızama bir kelime daha eklendi: Darbe…
Evet, 12 Eylül 1980 sabahı, o günü çok iyi hatırlıyorum. Daha 10 yaşındaydım. Aslında, Türkiye'nin kara günleri başlamıştı. Bugün 43 yaşındayım. O günden sonra işkence, acı, gözyaşı, yoksulluk, sıkıntı dolu
yıllar art ardına sıralandı. Bugün hala
darbeleri konuşuyoruz. Bugün hala acı ve gözyaşının dinmediğine şahit oluyorum. Darbe sadece bu coğrafyanın değil tüm
dünyanın ortak acısı… Dünyanın özgürlüğü hala prangalara, postallara mahkûm… Bu sözler 12 Eylül sabahını yaşayan bir çocuğun bana hissettirdikleri.
Bugünün çocukları postallar arasında siyah önlükler giymedi ama bugün
postallarla yapılan darbelerde ölen binlerce insana şahit oldular. Darbenin coğrafyası, zamanı, yapanları
değişti ama bir tek postalları, acısı, gözyaşı hiç değişmedi.
Melek Gedik
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder