21 Kasım 2013 Perşembe

Mesele tam olarak neydi? Hatırlayan var mı?

Vatanımın en büyük özelliklerinden biri; tam bir haber cenneti olmasıdır. Yani, bu ülke habersiz kalmaz. Çünkü bu ülkede olaylar, olağanüstü haller, flaş açıklamalar hiç eksik olmaz. Anlayacağınız, gündem fevkalade yoğun... Bu yoğun gündem arasında ise asıl; irdelenmesi gereken Türkiye'nin gerçek sorunları mütemadiyen örtbas edilmektedir.
Tabi bu gündemi değiştirmeye çalışanlar sadece siyasi partiler yada siyasi liderler değil; bunlara çanak tutan gazeteler, televizyonlar ve sivil toplum örgütleridir. Memleketim, sabun köpüğü gündemlerle her gün haşrolmaktadır. 
Genellikle tartışma üslubu da sıkıntılıdır memleketimin insanlarının. Farklı görüşte olmak , farklı düşünmek demek ! “Şerefsiz”, “Haysiyetsiz”, “Namussuz” damgasını anında yemek demektir...Sağ duyulu , sakin  konuşabilen insan sayısı oldukça azdır.
Kısacası demokratik (!) bir ülkede herkes kendi çapında demokrasi (!) kavgası içinde...Ee bu kadar yoğun gündemin içinde , bir de eleştiri kültürümüz olmayınca ,  üsluptaki müthiş salvolar nedeniyle, gerçek meseleler  tartışılıp çözülemiyor.
Yazının asıl detaylarına girmeden önce lütfen biraz “üslup”(!) diyorum. Yoğun(!) gündemimizin  son günlerde tartışılan konularından bir tanesi “ Dershanelerin kapatılma” olayı.  O kadar ki mevzu sosyal medya da TT’den inmiyor. Hatta, kantar’in topuzu o kadar kaçtı ki koca koca adamlar unvanlarına (!) bakmadan konuşuyorlar. Maalesef sadece konuşuyorlar (Düşünmeden!) Konuya gündemi meşgul eden taraflardan ziyade, biraz öğrenciler açısından biraz da öğretmenlerimiz açısından bakalım. Ee tabi bir de asgari ücretle geçinmeyen çalışarak, evlatları iyi eğitim alsınlar, diye kıyıdan köşeden  para artırarak okutan değerli  ailelerin durumuna da bakmak lazım .
Sahi tam olarak mesele neydi?  Bu kadar gürültünün içinde at misali yarışan çocuklar için bir kar sağlandı mı? Yada  dershane sistemi içinde pardon(!) “ticarethane” sistemi içinde hafta da 6 gün mütemadiyen “esnek” saatler adı altında çalışan güzide öğretmenlerimizin dertlerine çare bulundu mu? Peki ya, çocuğu okusun,  diye ek iş yaparak taksiye çıkan memur amca bu gürültüden sonra işi bıraktı mı? Sorular, sorular, sorular...Bitmiyor bitemiyor...Çünkü  soruları yanıtlayacak sahici bir muhatap bulamıyoruz.
Eğitim sistemi,  o kadar çarpık ve hantal ki bir türlü kimse çözüm üretemiyor. Son 11 senede 5 milli eğitim bakanı değiştiren bu önemli(???) yapı için, kimse elini taşın altına koymuyor. Sanırım ya kimsenin işine gelmiyor yada bürokrasiye kimse kafa tutamıyor...En kötü teori ise; tabi ki gizli güçler (!!!) kalkınmamızı engelliyor.  Bu sistemde her yıl sınavlar biteviye şekil ve içerik değiştirirken, köklü ve radikal hiçbir değişiklik gündeme gelmiyor.
Parlak zekaların, idealist öğretmenlerin , bu acımasız eğitim sistemi  içinde felekleri  fena halde şaşmış durumda. Herkes isyanda! Öğrenci oyun oynamak  için, öğretmenler ise aileleri ile vakit geçirmek için hafta sonlarını geri istiyor. Sonuçta temenni edilen, “ Sınavsız bir dünya”!!! Kulağa çok hoş geliyor. Peki bu mümkün mü? Maalesef bu eğitim çarkında geçmiş biri olarak diyorum ki, hayır.  Neden mi? Çünkü imkansız olanın sınırı bize öğretildi , hatta, realist düşüne düşüne hayal sınırlarımız bürokratik çemberler arasında sıkışıp, kaldı.  Peki , sınav yapalım da,  nasıl yapalım? Bir diğer mesele de bu.
Peki asıl konuya dönersek... Dershaneler kapatılsın mı? Elbette. Ama 12 yıllık eğitim döneminde 4+4’ün kaç olduğunun öğretilemediği  sistemde, öğrencilere çok zor  düzeyde“ türev”, “integral” gibi sorular soran üniversite sınavına kim hazırlayacak ?  Öğrencilere kim öğretecek ?  Kutsal(!) dershaneler... Emin olun öğretiyorlar da.  İyi taraflarıyla kötü taraflarıyla dershanelerde bu sistemin kurbanlarından biri. 
Ülkemizde bütçenin ilk sırasında yer alan,  milli eğitim,peki neden hala bu kadar topal yürüyor?  Bu ayrılan büyük miktarda çarpık ve hantal yapıyı yenilemeye yetmiyor.  Koca koca adamlar kaç senedir bu meseleyi çözmediler yada çözmek istemediler (!)...
Tabi, bütün mesele sabun köpüğü gündemin içine hapsedildiği, gerçek tarafların düşüncelerinin yansıtılmadığı, bir sosyal devlet politikası haline gelmediği ve tepkiler ideolojilere kurban edildiği sürece de çözülemeyecek.
Olan kimlere mi olacak? Bir maratonu içinde at misali koşuşturan çocuklara...robot entarisi giyinmiş idealist öğretmenlere... gözlerinin altındaki mor halkalarla taksiye çıkan memur amcalara olacak.
Bu yoğun tartışmanın içinde tek temennim ise ; öğrencilerin, öğretmenlerin ve ailelerin maddi – manevi  yıpranmadığı,  köklü bir eğitim sisteminin getirilmesidir.


Melek GEDİK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder