Vatanımın en büyük özelliklerinden biri; tam bir haber
cenneti olmasıdır. Yani, bu ülke habersiz kalmaz. Çünkü bu ülkede olaylar,
olağanüstü haller, flaş açıklamalar hiç eksik olmaz. Anlayacağınız, gündem
fevkalade yoğun... Bu yoğun gündem arasında ise asıl; irdelenmesi gereken
Türkiye'nin gerçek sorunları mütemadiyen örtbas edilmektedir.
Tabi bu gündemi
değiştirmeye çalışanlar sadece siyasi partiler yada siyasi liderler değil;
bunlara çanak tutan gazeteler, televizyonlar ve sivil toplum örgütleridir. Memleketim, sabun köpüğü gündemlerle her gün haşrolmaktadır.
Genellikle tartışma
üslubu da sıkıntılıdır memleketimin insanlarının. Farklı görüşte olmak , farklı
düşünmek demek ! “Şerefsiz”, “Haysiyetsiz”, “Namussuz” damgasını anında yemek
demektir...Sağ duyulu , sakin
konuşabilen insan sayısı oldukça azdır.
Kısacası demokratik
(!) bir ülkede herkes kendi çapında demokrasi (!) kavgası içinde...Ee bu kadar
yoğun gündemin içinde , bir de eleştiri kültürümüz olmayınca , üsluptaki müthiş salvolar nedeniyle, gerçek
meseleler tartışılıp çözülemiyor.
Yazının asıl
detaylarına girmeden önce lütfen biraz “üslup”(!) diyorum. Yoğun(!)
gündemimizin son günlerde tartışılan
konularından bir tanesi “ Dershanelerin kapatılma” olayı. O kadar ki mevzu sosyal medya da TT’den
inmiyor. Hatta, kantar’in topuzu o kadar kaçtı ki koca koca adamlar unvanlarına
(!) bakmadan konuşuyorlar. Maalesef sadece konuşuyorlar (Düşünmeden!) Konuya
gündemi meşgul eden taraflardan ziyade, biraz öğrenciler açısından biraz da
öğretmenlerimiz açısından bakalım. Ee tabi bir de asgari ücretle geçinmeyen
çalışarak, evlatları iyi eğitim alsınlar, diye kıyıdan köşeden para artırarak okutan değerli ailelerin durumuna da bakmak lazım .
Sahi tam olarak
mesele neydi? Bu kadar gürültünün içinde
at misali yarışan çocuklar için bir kar sağlandı mı? Yada dershane sistemi içinde pardon(!)
“ticarethane” sistemi içinde hafta da 6 gün mütemadiyen “esnek” saatler adı
altında çalışan güzide öğretmenlerimizin dertlerine çare bulundu mu? Peki ya,
çocuğu okusun, diye ek iş yaparak
taksiye çıkan memur amca bu gürültüden sonra işi bıraktı mı? Sorular, sorular,
sorular...Bitmiyor bitemiyor...Çünkü
soruları yanıtlayacak sahici bir muhatap bulamıyoruz.
Eğitim sistemi, o kadar çarpık ve hantal ki bir türlü kimse
çözüm üretemiyor. Son 11 senede 5 milli eğitim bakanı değiştiren bu önemli(???)
yapı için, kimse elini taşın altına koymuyor. Sanırım ya kimsenin işine gelmiyor
yada bürokrasiye kimse kafa tutamıyor...En kötü teori ise; tabi ki gizli güçler
(!!!) kalkınmamızı engelliyor. Bu
sistemde her yıl sınavlar biteviye şekil ve içerik değiştirirken, köklü ve
radikal hiçbir değişiklik gündeme gelmiyor.

Peki asıl konuya dönersek... Dershaneler kapatılsın mı?
Elbette. Ama 12 yıllık eğitim döneminde 4+4’ün kaç olduğunun öğretilemediği sistemde, öğrencilere çok zor düzeyde“ türev”, “integral” gibi sorular soran
üniversite sınavına kim hazırlayacak ? Öğrencilere
kim öğretecek ? Kutsal(!) dershaneler...
Emin olun öğretiyorlar da. İyi
taraflarıyla kötü taraflarıyla dershanelerde bu sistemin kurbanlarından biri.
Ülkemizde bütçenin ilk sırasında yer alan, milli eğitim,peki neden hala bu kadar topal
yürüyor? Bu ayrılan büyük miktarda
çarpık ve hantal yapıyı yenilemeye yetmiyor.
Koca koca adamlar kaç senedir bu meseleyi çözmediler yada çözmek
istemediler (!)...
Tabi, bütün mesele
sabun köpüğü gündemin içine hapsedildiği, gerçek tarafların düşüncelerinin
yansıtılmadığı, bir sosyal devlet politikası haline gelmediği ve tepkiler
ideolojilere kurban edildiği sürece de çözülemeyecek.
Olan kimlere mi
olacak? Bir maratonu içinde at misali koşuşturan çocuklara...robot entarisi
giyinmiş idealist öğretmenlere... gözlerinin altındaki mor halkalarla taksiye
çıkan memur amcalara olacak.
Bu yoğun tartışmanın içinde tek temennim ise ; öğrencilerin,
öğretmenlerin ve ailelerin maddi – manevi
yıpranmadığı, köklü bir eğitim
sisteminin getirilmesidir.
Melek GEDİK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder