16 Ağustos 2013 Cuma

Postallar arasında siyah önlük giyemedik ama…

Bu sabah garip bir hava kokuyor dışarıda. Ellerimle uykulu gözlerimi ovuşturuyorum… Odamdan çıkarken yatağımın yanında asılı duran siyah tertemiz, ütülü önlüğüme bakıp gülümsüyorum… Takvim yapraklarına takılıyor gözlerim… Gidip diğer günün yaprağını yırtıyorum ve karşıma yeni günün tarihi çıkıyor. 12 Eylül 1980…
Yüzümü yıkadıktan sonra televizyonu açıyorum.  Televizyon diyoruz;  Siyah- beyaz gösteren bir kutu. Artık hayatımızın vazgeçilmezlerinden. Ekranda tek kanal TRT.
TRT’nin güzel sesli spikeri Mesut Mercan ekranda. Elinde bir kâğıt o tok sesi ile bir şeyler okuyor. Fakat bu sabah sesinde bir burukluk var hissedebiliyorum.  Okuduğu sözlerin birkaçını anımsıyorum.
Yüce Türk Milleti adına…
Ülke yönetimine bütünüyle el koymuştur.
Bütün yurtta sıkıyönetim ilan edilmiştir.
Sıkıyönetim,  silahlı kuvvetler,  yönetime el koymak bu kelimeleri ilk defa duyuyorum. Sonra televizyonu kapatıp odama gidiyorum. Bir yandan annemin mutfaktan gelen sesini dinliyorum.  Tabak çatal sesleri çınlıyor kulaklarımda. Annem de garip bir neşe var.
 ‘ Sonunda savaş bitti yönetime asker geldi’  diyordu.
‘ İyi tamam da anne asker niye geldi? ‘ kimse bana açıklama yapmıyordu.
Annemin tek açıklaması,  ‘bundan sonra rahatça sokağa çıkabileceksin’ oldu.
  Sokağa rahatça çıkmak sözü çok güzel geldi kulağıma. Çünkü biz dışarıya rahatça çıkamazdık. Niye mi?
Hatırlıyorum da bir gün annemle Fatih camisine gitmiştik. Annem avluya sokmadı ama ben gördüm. Çok genç bir çocuk kanlar içinde yatıyordu. O günü asla unutamadım.
 Daha sonra bahçeye çıktım. ‘Tak tak’  diye sesler geliyordu. İlk siyah postalları bahçe kapısının arasından o gün gördüm. Postallı askerler sokağın başında sonuna doğru bütün evlere giriyordu. Herkes memnun gibi görünüyordu. Türk bayrakları asıyordu komşular…


Aradan 2 ay geçti. Okullar açıldı. Siyah önlüklerimizi giyip,  postallı ağabeylerin dolaştığı okul yolunu tuttuk. Daha sonra bu olaya  ‘askeri darbe’ dediler. O zaman kelime hafızama bir kelime daha eklendi: Darbe…
Evet, 12 Eylül 1980 sabahı,  o günü çok iyi hatırlıyorum.  Daha 10 yaşındaydım. Aslında,  Türkiye'nin kara günleri başlamıştı.  Bugün 43 yaşındayım. O günden sonra işkence, acı, gözyaşı, yoksulluk, sıkıntı dolu yıllar art ardına sıralandı.  Bugün hala darbeleri konuşuyoruz. Bugün hala acı ve gözyaşının dinmediğine şahit oluyorum.  Darbe sadece bu coğrafyanın değil tüm dünyanın ortak acısı… Dünyanın özgürlüğü hala prangalara, postallara mahkûm… Bu sözler 12 Eylül sabahını yaşayan bir çocuğun bana hissettirdikleri.
Bugünün çocukları postallar arasında siyah önlükler giymedi ama bugün postallarla yapılan darbelerde ölen binlerce insana şahit oldular.  Darbenin coğrafyası, zamanı, yapanları değişti ama bir tek postalları, acısı,  gözyaşı hiç değişmedi.  



Melek Gedik