8 Şubat 2013 Cuma

DÖNÜŞ...






Gülcan Anadolu’nun güçlü, direnen, cesur , fedakar, vefalı, aşık kadını..Gülcan’a can veren ise sinemanın sultanı, kapkara gözleri ile herkesi etkileyen usta isim Türkan Şoray.İzleyen herkesi derinden etkileyen bir filmdir DÖNÜŞ. Bu filmi anlamlı yapan bir usta isim daha var. Duru sesi ile bu filmi unutulmazlar arasına yerleştiren Seha Okuş... “Hasretinle yandı gönlüm” ile Gülcan’ın yaşadıklarını,adeta kulağımıza, kalbimize ok misali saplayan ses.Onun yaşadıklarının türküsüdür: Hasretinle yandı gönlüm...

Sevdiğiydi İbrahim. Onun için köyün ağasını karşısına aldı. Zaten kimsesi yoktu bir İbrahim’i vardı.Bir tek o vardı temiz, küçük dünyasında. Toprak işçiydi Gülcan ile İbrahim. Birlikte işledikleri toprağın üzerinden kurdular saadet kokan yuvalarını. Bütün zorluklara rağmen aşkın gücüne inanmışlardı. Mutlulukları bir bebek ile taçlanmıştı.Ama geçim sıkıntısının verdiği ıstırap Gülcan ile İbrahim’in saadetine gölge düşürmüştü.
Gurbet yolları görünmüştü İbrahim’e. Almanya’ya işçi olarak gidecek ve para biriktirip gelecekti. Aslında birkaç kez geldi yuvasına, köyüne, memleketine... Fakat artık dönen Gülcan’ın sevdiği değildi.Yabancı memleketler değiştirmişti sevdiği adamı. Birbirleri için ölümü göze alan aşıklardan biri, yolunu değiştirmiş saadeti yabancı topraklarda bulmuştu.
İbrahim mektuplar yazıyordu okumayı bilmeyen Gülcan’a. Bir gün onların arkası da kesildi. Bilmiyordu ama İbrahim’den haber almak için köy öğretmeninden öğrendi okumayı,yazmayı.
Köy yerinde söz oldu okuma sevdası. İftira attılar Gülcan’nın namusuna, haysiyetine, şerefine. Ama o direndi bütün bunlara. Başına gelenlerin kimin yüzünden olduğu biliyordu.Bunların aşkına karşılık vermediği Ağa yüzünden olduğunu.
 Aç kaldı, işsiz kaldı...Evsiz, barksız ama en önemlisi İbrahim'siz kaldı. Günlerce ağladı bebeğine sarılarak. Hasret türküsü söyledi, İbrahim'siz geçen günleri bir an önce bitsin diye.Ama o büyük sevdası gelmedi. Çünkü Almanya’da yabancı bir kadın ile evlenmiş ve çocuk sahibi olmuş, kendisini bekleyenleri unutmuştu İbrahim.

 Umudun bittiği yerde yavrusuna sığınmış, ağanın zulümlerine karşı direncin bittiğin an gelmişti artık. Bebeğini, ağanın zalim yardımcıları nehire attığında bütün dünyası yıkılmıştı.Cesur, direnen güçlü kadının tutunacak hiçbir dalı kalmamıştı artık. Gözlerindeki hasretin, acının yerini sadece intikam duygusu almıştı. Evlat acısı hiçbir hasrete benzemiyordu. Aldı intikamını Gülcan. Ağayı öldürmüştü, yavrusunun can verdiği nehrin kıyısında. Hiçbir şey olmamış gibi devam etti yoluna.Acısı doruğa ulaştığı içindir umursızca yürüyüşü...
Final sahnesi ise; izleyenlerin gözyaşlarını tutamadığı, ihanetin gözler önüne serildiği ama merhametin yüreklere işlendiği kaza sahnesidir. İbrahim dönüyordu gurbet ellerinden ama yalnız değildi.Alman eşi ve çocuğu ile dönüyordu. Gülcan’a son darbeyi vurmak için geliyordu. Vefasızlığını ve ihanetini göstermek için geliyordu.

 Bir kaza sonucu İbrahim ve yabancı karısı ölmüş,sadece minik bebek kurtulmuştu.Aynı anda o müthiş türkü duyuluyordu. “ Hasretinle yandı gönlüm”... Kazayı gören Gülcan’ın yüreğinden şu sözler dökülüyor hasreti İbrahim’e:
- Dönüşün böyle mi olacaktı İbrahim böyle mi olacaktı? diyordu.
Vefanın, fedakarlığın, aşkın sonu büyük bir ihanet oldu...

Melek GEDİK