Taksim Gezi Parkı’ndaki 80 yıllık
çınarların sökülüp, yerine AVM yapılacağı söylentileri nedeniyle çevreye duyarlı
İstanbullular, 5 gün önce Gezi Parkı’nda eyleme başladılar. Eylemin son 2 gününde ise polisin sert müdahaleleri
ile birlikte olaylar iyice büyüdü. Fakat geçtiğimiz saatler içinde Taksim’de
nihayet polisin çekilmesi, gerginliği biraz daha azalttı. Özellikle olayların
bu kadar büyümesi hükümeti bile şaşırttı. Çevreye duyarlı her kesimden
aktivistin yaptığı bu eylemler daha sonra yapılan propaganda ve söylemlerle ideolojik
bir eyleme dönüştü. Uluslararası basında dahi
“Türk Baharı mı yaşanıyor?” şeklindeki anonsların verilmesi, ideolojik
reflekslerle hareket eden bazı grupların devrim yapılacağı inancına kapılmasına
neden oldu. Fakat polisin çekilmesi suların biraz durulduğunu gösteriyor. Böyle
büyük bir toplumsal muhalefet ile 10 yıllık iktidarlığı boyunca ilk kez
karşılaşan hükümet, bu saatten sonra olayları görmezden gelemez. Başbakan Erdoğan bugünkü konuşmasında polisin
sert müdahalesini kabul etti; fakat
polis-cop-biber gazı üçlüsüne muhakkak ki kalıcı çözüm bulunmasının yanında
muhalif seslerin hangi nedenlerden dolayı olduğunu da iyice analiz
etmelidir. Bütün bunların yanında
sokakta yaşanan olayları Halk TV haricinde hiçbir tv kanalının vermemesi her zamanki sansür uygulamalarını akıllara
getirdi. Sosyal medya ile alakası
olmayan vatandaşlara tv kanalları, gazeteciliğin ilk görevi “halka haber verme
görevi”ni yerine getirememiştir. Tabi bu durum “Sansür mü,yoksa oto sansür
mü” çok merak ediyorum. Genellikle
ülkemizin bir hastalığı olan “kraldan çok kralcılık yapma” anlayışı ile hareket
eden medya patronları ya da yöneticilerin uyguladığı bir oto sansür mü var? yoksa;
Başbakanın direk TV kanallarını arayıp
müdahalesi mi oldu?
TV kanallarının bu
olaya duyarsız kalmasıyla basın özgürlüğünü yeniden sorgulamamız gerekiyor. Ayrıca
medya yöneticileri sermaye çıkarları ile gazetecilik etiği arasında hangi
kulvarı seçtiklerini iyi belirlemelidirler. TV’nin bu kadar yetersiz kaldığı
noktada , enformasyon alacağımız yer tabi ki sosyal medya oldu. Sosyal medya bir kaos ortamına dönüştü.
Sokaklardaki kaosun ve şiddetin 2 katı sosyal medya da yaşandı. Sosyal medyayı
kullanan çoğu insan, birçok yanlış enformasyon üzerinde tam anlamıyla dünyayı
kurtardıklarını sandılar.
Aşırı yüklenmeler nedeniyle zaman zaman erişim
engellendi. Yalan haberler, görüntüler ve rakamlarla insanlar sürekli
birbirlerini dolduruşa getirip durdular.
Aklı selim hareket eden insan sayısı yok denecek kadar azdı. İfade etmem
gereken en önemli şey ise; meydana gidip gerçekten ağaçlar için ve daha sonra
polis şiddettine karşı yürüyenleri kutluyorum; fakat klavye üzerinden şövenist
ve militarist duygularla hareket edip, klavye üzerinden devrim yapmak
isteyenleri anlayamıyorum. Diğer yandan polisin uyguladığı şiddetin tek
sorumlusu onlar değil, amirleridir. Polis ile eylemciyi karşı karşıya getiren
iktidar ve ana muhalet liderleri olayları izleyip durdular. CHP’nin eylemcilerini sakinleştirmek yerine
daha çok fişeklemesi ise düşündürücü.
Eylemcilerin yaptığı muhalefeti bile beceremeyen CHP lideri
Kılıçdaroğlu, sadece yapılmış muhalefetten nasıl nemalandığı bize
gösterdi. Hükümetin yaşanan olayları
görmezlikten gelmemesini, herkesin daha sağduyulu olmasını ve hangi tarafta
olursak olalım vicdanlarımızın sesi ile hareket edilmesini temenni ediyorum. Çünkü ne olursa
olsun biz bu topraklarda kardeşçe yaşamaya mecburuz.
Melek Gedik