7 Haziran 2013 Cuma

Gönlümden umut gitmesin.


Bu yazı neden yazıldı bilmiyorum.İnsan neden söylemek ihtiyacı hisseder ki? Allah affetsin bende bir söyleme durumu devamlı,sürüp gidiyor.
Samimi insanların susmadığına inanırm hep. Tabi ayarıda kaçırmamak lazım. Samimi insan konuşur. Kızgınlığını,mutluluğunu,sevgisini ve nefretini daima söyler. Benimkisi samimiyetten mi, yoksa ayarsızlıktan mı acaba ?
Burcumdan  ya da fıtratımdan mıdır anlamadım. İçimde bir coşku hep vardır benim. Çok severim, çok kızarım,çok uçlarda hayal eder, hayal kırıklığını en diplerde yaşarım.Hep anlatmak isterim bunları. Seviyorsam ifade etmek isterim, ölçüyü kaçırmadan. Kızgınlığımı içime attığımı hatırlamıyorum hiç. Kızınca ifade edişim biraz değişiyor, Allah affeder mi? Bilmiyorum.

Saman alevi gibi bir ateşle doluyor içim. Sonra değil ateş, kül bile yok.Bugün yüzünü görmek istemediğim insanın, bir tatlı cümlesi beni benden alıp gökyüzünde uçuruyor.Karakterim mi zayıf, merhametim mi fazla işliyor o an.İnsana her şeyden önce bir kul gözüyle bakıyorum sanırm.Kul diyorum. Allah onun için tövbeyi yaratmış niye? Çünkü günah yaratılmış.İnsan, şaşar beşer durumu. Yapmayacağımız ne var ki şu hayatta. Yapanlar "asla" diyenler değil mi?
Görmezden gel, sende yaparsın gibi bir hayat felsefem var.Canım en çok bundan yandı,yanıyor ve yanacak. Şüphe etmiyorum.Ama bu halimi düzeltmek gibi bir derdim de yok. Canım yanacakta olsa, kibir sahibi olmayayım.
Gurur, arkama baktığımda beni perişan etmesin.Bunu da yapsaydım demeyeyim ki,güçleneyim.

Hayat bu günler de çok değişik geliyor bana. "Yaprak döker bir yanımız, bir yanımız bahar bahçe" tam da böyle. Bir bakıyorum ki incesaz şarkıları gibi yumuşak. Bir bakıyorum içimi oya oya büyütüyor beni.

Öğrencilik bitti,bitiyor. Güldüğüm ve ağladığım şeyler değişiyor. Büyüdüğümü böyle anlıyorum. Ruhum Allah'a kulluktan başka bir şeyi kabul etmiyor.

Yine de umut ediyorum yarınlarım ve ahiretim için. Daha nasıl çetrefilli yollardan geçeceğim kim bilir. Ama bunların yanında güzelliklerle dolu içim. İncesaz şarkıları gibi yumuşak hayallerle dolu.

Çiçekli perdeler,lavanta kokuları,baharatlı yemeklerle dolu.
Hepsinin içinde olduğu düşlerim var. Güzellikleri gözlerimi yaşartıyor bazen.

Allah lâyık görürse eğer; bende erişeceğim onlara,onlar bana.
Bir güzel ki anlatamıyorum.

Pınar KÖSE

4 Haziran 2013 Salı

Evcilik , Doktorculuk , Poliscilik

Günlerdir olayları sosyal medya , Ulusal Tv , Halk Tv  ve  ana akım medya kanallarından   oldukça aralıksız bir şekilde takip ettim . Gerçekleşen bu direnişte çeşitli farklı gruplar ( takım , siyaset , mezhep vs. ) birleşirken değişen tuhaf bir ayrım gördüm . İslamcılar ve Anti - İslamcılar ...
Gülünç bir ayrım bu bir parti toplumun dini görüşlerini değerlendirmede ölçü haline geldi . Direnişe destek veriyorsanız siz dinsiz bir vatandaşsınız yok tam tersi ise sığ bir yobazsınz . Dinin tüm unsurları nasıl hiçe sayılabiliyor ? Kim nasıl bizlerin inançlarının ne olduğu hakkında karar verebiliyor . Toplumda oluşan bu anlamlı birleşmenin içinde gülünç olan ayrım tamda bu oluyor bana göre ve bence çoğu kişiye göre de bu olacaktır. Herkese sormak istiyorum din dönemlik bir parti ile sınırlandırılabilir mi ?
Olayların gelişen bu - bana göre gülünç _ yanı ile birlikte dikkat çekici başka bir kısmı vardı . Poliscilik oynayanlar ...  “Mahkumlarla Deney “filmini izleyenler bilirler . Bir grup insan yapılacak bir deney için para karşılığında denek olmaya karar verirler ve oyun başlar . Grup ikiye ayrılır mahkumlar ve gardiyanlar . Hapishanede geçecek olan bu deneye getirilen denekler yolda geçirdikleri süre içinde arkadaşlık kurarlar . Ta ki oyunun kuralları belli olana kadar sürecek olan bir arkadaşlıktır bu . Günümüzde yer alan eş bulma programlarında oldukça sık rastladığımız şu elektrik alma mevzusu var ya bunu arkadaşlığa uyarlarsak iki denek arasında oluşan arkadaşlık büyük bir elektrik ile başlıyor . İşler bu iki arkadaştan biri mahkum biri gardiyan olduğunda bozuluyor . Bizim muhteşem dost görünen ve deney için gardiyan olarak seçilen karakterimiz bir anda gücünün farkına varıyor . Sahte gücü ile oluşturduğu Hitler edası tavırlarını birleştirerek tam bir iktidar kuruyor . Bu durumda dostluk sona eriyor ve yerini ciddi bir savaş alıyor . Bu filmi hatırlatma sebebim izleyenler ya da izlemek isteyenlerin meydanda poliscilik oynayanları birde bu gözle izlemeleridir . Açacak olursam eğer filmde gardiyanların içinde, bulundukları güce kapılıp özünü kaybedenler yer alıyor ya da özlerine dönüyorlar demeliyim . Birde bu güce tutsak olmayan birkaç gardiyan var onlara engel olamadıkları için aforoz edilerek mahkumlar arasına atılan . Benim kastım aforoz edilecek olan kısım değil tabi anlaşılacağı üzere . Tüm bunları birleştirdiğimde diyorum ki Freud haklı sanırım …
Hayatımıza insanlar girer ve çıkar , olaylar yaşarız ve biter . Biten her şeyin ardından biz kalırız . Her adımımızla , seçimimizle , hareketimizle kalırız  . Meydanda canla başla direnen yürekli insanlar bağırın , haykırın ... Ama lütfen çirkinleşmeyin  . Tayyip üçüncü köprünün adına Emine koy tüm Türkiye üzerinden geçsin yazacak kadar zıvanadan çıkmayın . Savaşın , tartışmanın bile bir asaleti vardır . Gerçekleştirdiğiniz  bu güzel , anlamlı  direnişe yanlış fırça darbeleri atmayın . Atılan tek bir yanlış fırça darbesi tüm tablonun anlamını değiştirir . 

Gökçe Öztürk

1 Haziran 2013 Cumartesi

POLİSTEN BİBER GAZI, SOSYAL MEDYADAN NEFRET GAZI

Taksim Gezi Parkı’ndaki 80 yıllık çınarların sökülüp, yerine AVM yapılacağı söylentileri nedeniyle çevreye duyarlı İstanbullular, 5 gün önce Gezi Parkı’nda eyleme başladılar. Eylemin  son 2 gününde ise polisin sert müdahaleleri ile birlikte olaylar iyice büyüdü. Fakat geçtiğimiz saatler içinde Taksim’de nihayet polisin çekilmesi, gerginliği biraz daha azalttı. Özellikle olayların bu kadar büyümesi hükümeti bile şaşırttı. Çevreye duyarlı her kesimden aktivistin yaptığı bu eylemler daha sonra yapılan propaganda ve söylemlerle ideolojik bir eyleme dönüştü. Uluslararası basında dahi  “Türk Baharı mı yaşanıyor?” şeklindeki anonsların verilmesi, ideolojik reflekslerle hareket eden bazı grupların devrim yapılacağı inancına kapılmasına neden oldu. Fakat polisin çekilmesi suların biraz durulduğunu gösteriyor. Böyle büyük bir toplumsal muhalefet ile 10 yıllık iktidarlığı boyunca ilk kez karşılaşan hükümet, bu saatten sonra olayları görmezden gelemez.  Başbakan Erdoğan bugünkü konuşmasında polisin sert müdahalesini kabul etti;  fakat polis-cop-biber gazı üçlüsüne muhakkak ki kalıcı çözüm bulunmasının yanında muhalif seslerin hangi nedenlerden dolayı olduğunu da iyice analiz etmelidir.  Bütün bunların yanında sokakta yaşanan olayları Halk TV haricinde hiçbir tv kanalının vermemesi  her zamanki sansür uygulamalarını akıllara getirdi.  Sosyal medya ile alakası olmayan vatandaşlara tv kanalları, gazeteciliğin ilk görevi “halka haber verme görevi”ni yerine getirememiştir. Tabi bu durum “Sansür mü,yoksa oto sansür mü”  çok merak ediyorum. Genellikle ülkemizin bir hastalığı olan “kraldan çok kralcılık yapma” anlayışı ile hareket eden medya patronları ya da yöneticilerin uyguladığı bir oto sansür mü var? yoksa;  Başbakanın direk TV kanallarını arayıp müdahalesi mi oldu?
 TV kanallarının bu olaya duyarsız kalmasıyla basın özgürlüğünü yeniden sorgulamamız gerekiyor. Ayrıca medya yöneticileri sermaye çıkarları ile gazetecilik etiği arasında hangi kulvarı seçtiklerini iyi belirlemelidirler. TV’nin bu kadar yetersiz kaldığı noktada , enformasyon alacağımız yer tabi ki sosyal medya oldu.  Sosyal medya bir kaos ortamına dönüştü. Sokaklardaki kaosun ve şiddetin 2 katı sosyal medya da yaşandı. Sosyal medyayı kullanan çoğu insan, birçok yanlış enformasyon üzerinde tam anlamıyla dünyayı kurtardıklarını sandılar.
Aşırı yüklenmeler nedeniyle zaman zaman erişim engellendi. Yalan haberler, görüntüler ve rakamlarla insanlar sürekli birbirlerini dolduruşa getirip durdular.  Aklı selim hareket eden insan sayısı yok denecek kadar azdı. İfade etmem gereken en önemli şey ise; meydana gidip gerçekten ağaçlar için ve daha sonra polis şiddettine karşı yürüyenleri kutluyorum; fakat klavye üzerinden şövenist ve militarist duygularla hareket edip, klavye üzerinden devrim yapmak isteyenleri  anlayamıyorum.  Diğer yandan polisin uyguladığı şiddetin tek sorumlusu onlar değil, amirleridir. Polis ile eylemciyi karşı karşıya getiren iktidar ve ana muhalet liderleri olayları izleyip durdular.  CHP’nin eylemcilerini sakinleştirmek yerine daha çok fişeklemesi ise düşündürücü.  Eylemcilerin yaptığı muhalefeti bile beceremeyen CHP lideri Kılıçdaroğlu, sadece yapılmış muhalefetten nasıl nemalandığı bize gösterdi.  Hükümetin yaşanan olayları görmezlikten gelmemesini, herkesin daha sağduyulu olmasını ve hangi tarafta olursak olalım vicdanlarımızın sesi ile hareket  edilmesini temenni ediyorum. Çünkü ne olursa olsun biz bu topraklarda kardeşçe yaşamaya mecburuz.

Melek Gedik