30 Nisan 2013 Salı

1 Mayıs’ı İstanbul’da kutla(yama)mak!!!


Yarın 1 Mayıs... Emek, dayanışma ve mücadele günü. İşçilerin meydanlara çıkıp hak aradıkları, hak talep ettikleri, seslerini sadece bir gün duyurabilme fırsatı buldukları, işçi günü.


Biz, 1 Mayıs’ı ne yazık ki hiç bir zaman gülerek, kardeşçe dayanışma içinde kutlayamadık. 1 Mayıs, Türkiye’de ilk kez 1923'te resmî olarak kutlandı. Daha sonra her yıl kutlanılmaya devam eden 1 Mayıs, dönem dönem yasaklansa da; meydanlarda kutlanılmaya devam etti. Fakat 1 Mayıs 1977’de 36 emekçinin öldürülmesiyle bayrama gölge düştü. Taksim’deki otellerin teraslarından ateş açılmasıyla hem isabet eden kurşunlar hem de kargaşa nedeniyle Kazancı Yokuşu’nda 36 işçi izdiham sonucu ezilmesiyle öldü. Olayın üzerinden 36 sene geçmesine rağmen olayın failleri hala bulunamadı. Bu katliamın ardından 1981’de Milli Güvenlik Konseyi 1 Mayıs’ı resmi tatil günü olmaktan çıkardı. 2008 Nisan'ında, "Emek ve Dayanışma Günü" olarak kutlanması yeniden kabul edildi ve 22 Nisan 2009 tarihinde TBMM'de kabul edilen yasa ile 1 Mayıs resmi tatil ilan edildi. Nihayet resmi tatil olmasına rağmen, 1 Mayıs hakkıyla kutlanamıyor. Hükümet ile sendikalar arasında 2010’da itibaren tatlıya bağlanan Taksim meydanında miting yapma hakkı bu sene yine hükümet ile sendikaların restleşmelerine sahne oldu. Bu sene ki restleşmenin nedeni ise; Taksim meydanındaki kentsel dönüşüm çalışmaları. Bugün itibaren tarafların hepsi üst üstüne açıklamalar yaptı.
Başbakan Erdoğan, grup toplantısında kesinlikle temsili çelenk töreni haricinde Taksim meydanında miting yapılamayacağı belirterek, aslında aba altında sopasını göstererek sendikalılara gözdağı verdi. Daha sonra DİSK genel başkanı Kani Beko, ise Taksim meydanın işçiler için özel bir alan olduğu söyleyerek, Taksim’de barışça bir kutlama yapmak istedikleri fakat hükümetin kentsel dönüşüm çalışmaları nedeniyle değil siyasi tutumları yüzünden alanı yasakladıklarını ifade etti. Ardından İstanbul valisi Avni Mutlu, Taksim meydanında mitinge izin vermeyeceklerini, çevik kuvvet sayısını artırıldığı ve olaylar çıkmaması için müdahale edileceğini açıkladı.

Bunları üzerine İstanbulluların asıl sinirlerini bozan haber öğlen saatlerinde geldi. Sabah 06:00 itibaren Anadolu’dan Avrupa İDO seferleri, bütün metrobüs seferleri ve Taksim- Levent- Kabataş metro seferleri iptal edildi. İşte olay çıkamaması için alınan önlemler İstanbulluları çıldırtma noktasında. “Emek ve Dayanışma günü”nü İstanbullular olarak kutlayamıyoruz. Çünkü valilik “münferit olaylar yaşanmasın” diye, İstanbullulara sokağı dar etti. Bu önlemlerden sonra yarın İstanbullular iyi bir imtihandan geçecek gibi duruyor. Bu özel günde “kansız bitsin” diye İstanbulluları dışarıya çıkarmayan devlet yetkilileri, 1 Mayıs 1977 katliamının faillerini bulmak için ise; bir adım atmamaktadır.
Bu noktadan itibaren ortada var olan tek şey; samimiyetsizlik. Bütün siyasi partiler “işçilerin yanındayız” nidaları attığı bu günde, 36 kişinin katilleri ve bu olayın arka planı hala bulunamıyor. 1977 katliamın faillerini bulunduğu, işçi haklarını alın teri kurumadan verildiği, adaletli, eşit bir Türkiye temenni ediyorum.
Bir gazeteci adayı olarak gurur duyarak dillendirdiğim bu günde bütün “fikir işçileri”nin de 1 Mayıs işçi bayramını kutluyorum.

Melek GEDİK

28 Nisan 2013 Pazar

Kalbimdeki Deniz

Ben zamanı durdurmak için uğraştım, o da beni...
Ben aşkın cesaret işi olduğuna inananlardanım. Fırtınaya aldırmadan hep sakin bir limana gelmek için savaştım. Ama limandakilerin cesareti yoktu, yalnız denizdekine bakmaya...O yüzden ben limana varmadan bıraktım, en büyük aşklarımı denizin tam ortasından en dibine... Bir daha bakmak istemedim yitip giden anılarıma.. Çünkü artık güçsüzdüm...hayal kırıklıklarım çoktu...Bütün acılarımı, kederlerimi bırakıp umutla baktım limana.. Artık hürdüm, özgürdüm. Hafiflemiştim canım acımıyordu..

Sonra bir gün karşılaştık sahilde... İlk bakış, ilk şaşırmalar uzaktan bir selamlaşma...o anda denizin dibine yolladığım bütün acılar, kederler denizin yüzeyine fırladı. Hiç bir şey olmamış gibi alay ettiler benle. Sen neler ile mücadele ettin bir kez daha dene dediler. Sen diyordun aşk cesaret ister diye .. özünü dinle diye .. Sonunda kendimi küllenmiş aşk denizinde buldum. Umut denizimin adı değişti cesaret denizi oldu.. Sahip çıkamadım aklıma. Hoş çıksaydım niye cesaretim yok diye sızlanırdım. Acıların üzerine gitmeyi öğrenmeye çalıştım ama olmadı.

Karşılıksız atan her yürek gibi benimki de artık durmuştu. Acılarıma artık deniz de iyi gelmiyordu ki benim en yakın arkadaşımdı deniz.. Akan her gözyaşıma, en önemlisi ona olan hasretime şahit olmuştu.. Denize hep onu anlattım. Ben anlattım denizde sıkılmadan dinlemiş gibi yaptı. Şimdi denize haykırmaktan yorulduğum günlerin birindeyim..Deniz bana ağladı, ben sana... Yitip giden yıllara, geç kalınmış sözlere...sensizlikle örttüğüm kalın duvarlara ağladım. En sonunda artık sensiz seninle yaşamaya alıştım. Alıştıkça gözyaşlarımı dindi. Acılarım azaldı.


Melek GEDİK

25 Nisan 2013 Perşembe

Filmlerle Ruhumuzu Seyrediyoruz


Film terapisi, filmlerdeki karakterlerden yola çıkarak, hastanın yapısını anlamayı kolaylaştıran ve aynı zamanda izlediği filmdeki davranışa öykünerek kişiyi tedaviye açık hale getiren yardımcı bir terapi yöntemi. Psikiyatri hastaları üzerinde uygulanan bu yöntem tedaviyi destekleyerek süreci hızlandırıyor.

PSİKİYATRİDE YENİ YÖNTEM: FİLM TERAPİ
Dünya’da 1995’ten itibaren uygulanan Film- terapi yöntemi ülkemizde adından yeni yeni söz ettirmeye başladı. Türkiye’de bu yöntemi kullanan birkaç isimden biri olan Fatih Üniversitesi Sema Hastanesi Psikiyatristi Yrd. Doç. Dr. Vedat Bilgiç ile film-terapi yönteminin ne olduğunu, uygulanma aşamalarını ve terapi-film örneklerini konuştuk.

İNSANIN YANSIMASI SİNEMA
Sinemanın insan hayatının en güzel yansıması olduğunu söyleyen  Bilgiç: “ Bir psikiyatrist olarak uzun yıllar yaptığım çalışmalardan sonra filmlerin iyileştirici etkisi olduğu gördüm. Filmler üzerinden insanlara bilgi aktarmak daha kolaydır. Bilgi deneyimlendiği zaman kalıcı hale gelir.  Sinema hatta bütün sanat dalları bize bilgiyi deneyimletir. Sinema ile insanoğlu iç dünyasına bakıyor. Film izlerken insanın bütün savunma mekanizmalarını devre dışı kalır çünkü kişinin izlediği kendisi değil başkasıdır” dedi.

Sırf hastalarıyla değil hasta adaylarıyla da film okumaları yapan Bilgiç, film terapi yöntemini şu sözlerle anlattı:“Bu yöntemde grup terapileri yapmıyorum. Genellikle seminerler veriyorum. Seminerler de örneğin; ebeveyn ilişkilerini anlatan “ Evebody’s Fıne” filmiyle Türk aile yapısını film üzerinden çözümleyerek, kişilerin aslında nasıl davrandığı ya da davranması gerektiğini anlatıyorum.”
Bilgiç, Psiko - terapi çalışmaları yaparken film okumaları ile hastanın ruh yapısını anlamaya çalıştığını ve hastaların psikanaliz- terapiye gelirken keyif almasını sağlamak için bu yöntemi tercih ettiğini söyledi.

SİNEMA İLE BİLİNÇALTIMIZI SEYREDİYORUZ
Sinemayı bir sembol olarak nitelendiren Bilgiç şunları söyledi:
“İnsanın sembolleri her şeyidir. Sembolleri ile insanlar dünyayı anlamaya çalışır. Sinema terapide hastalarla film izliyoruz. Ve hastanın filmde kendisiyle özdeştirdiği karakterler üzerinden okumalar yapıyoruz. Çünkü özdeşleştirdiği karakter; kişinin kendi bilinçaltıdır. Film terapi yönteminin hastalarda nesnel bir ölçümü olmadığını söyleyen Bilgiç, bu yöntemi sırf ilaç gibi sunulması doğru bulmadığını belirterek şunlara değindi:“Bilimin normlarından çıkmadan, psikanaliz -terapi alanında sanatsal yapıtların yardımıyla hastalara ve hastalık adaylarına yardımcı oluyorum. Ve bu yöntem ile hasta olmayan insanlar da kendi ruhlarına bakmayı öğreniyorlar. Film terapi aslında; rehabilitasyona yardımcıdır. Yaptığım film terapilerle bilim ve sanatı birleştiriyorum.

FİLMLER İLE HASTANIN RUH YAPISI ÇÖZÜMLENİYOR
Terapilerde izlettiği filmlerden örnekler veren Bilgiç, hastaların ruh yapılarına göre filmleri şöyle sıralıyor:
Köstebek Günü: Ansksiyet(kaygı) duygusu taşıyan ruh halinin tedavisinde,
Everbody’s Fıne: Ebeveyn-çocuk ilişkilerinde
Yama Adam: Hekim-hasta ilişkilerinde
Anlat Bakalım: Sosyal ortam girdiğinde heyecanlanan insanları ruh yapılarının tedavisinde,
3 İdiots: Hayatta ne olmak istediğine karar veremeyen,  eğitimcilerin öğrencilere nasıl eğitim vermesi gerektiğinde,
Akıl Oyunları-Zindan Adası: Şizofreni hastaların ruh halini anlatarak hastaların ruh yapılarının analiz edilmesinde yardımcı oluyor.

Melek GEDİK